Deliliğin Öyküsü
" Çok güçlü bir büyücü, bütün bir ülkeyi yok etmek ister, o ülke halkından herkesin su çektiği bir kuyuya sihirli bir atar.Kuyunun suyunu kim içerse delirecektir.
Ertesi sabah, herkes kuyudan su çekip içer, hepsi de delirir. Yalnızca kraliyet ailesi, kendilerine ait özel bir kuyudan su çektiklerinden, delirmezler. Tabii kral çok kaygılanır, halkının sağlığını ve güvenliğini sağlamak için bir dizi emir verir. Ancak polisler ve müfettişlerde halkın içtiği sudan içmiş olduklarından, kralın emirlerini saçma bulur, uygulamazlar.
Ülkede yaşayanlar kralın emirlerini duyduklarında onun çıldırdığına inanırlar, hep birlikte şatosunun önünde toplanıp tacını ve tahtını bırakması için gösteriler yaparlar. Umutsuzluk içindeki kral tahtından inmeye hazırlanırken kraliçe ona engel olarak der ki ' Gel, biz de o kuyunun suyundan içelim, o zaman biz de onlar gibi oluruz.'
Ve öyle yaparlar: kral ile kraliçe de cinnet suyunu içip ânında saçma sapan konuşmaya başlarlar. Bu durumda halk taşkınlığından dolayı pişman olur; öle ya madem kral bu kadar bilgece konuşuyor, onu alaşağı etmenin bir anlamı yoktur.
Ülkede barış ve huzur yeniden hüküm sürer, bu halk komşularından epeyce farklı bir hayat tarzı benimsemiştir, ama kral ölümüne dek ülkesini yönetebilmiştir. "
Veronika Ölmek İstiyor
Paulo Coelho
Uzun zaman önce okumuş olduğum "Veronika Ölmek İstiyor" kitabında aklım hiç çıkmayan bu hikayeyi düşünüyorum zaman zaman. Toplum içinde insanların hepsi tek tip hepsi belirli kabul gören kurallar doğrultusunda yaşıyor. Biri bu kuralları biraz esnetecek olsa deli damgası yiyor hemen. Ya da insanların bana dediği gibi "garip biri" kalıbı kullanılıyor. İşte o zamanlarda diyorum ki belki de o kuyudan su içmemiş biriyim. Bugün bu hikayeyi sizlere ulaştırıp aranızda delilerin aklını karıştırmak isterken hikayenin devamındaki birkaç satırı da okumuş bulundum. İki karakter arasında geçen konuşma uzun zamandır içinde bulunduğum sıkıntının nedenini anlamamı sağladı. Aranızda benle aynı sıkıntıyı hissedenlere yardım olmak için o diyaloğu da ekliyorum.
(Konuşma tımarhanedeki iki kişi arasında geçiyor. Villete tımarhanenin adı)
-"O dışarıdakiler, Vilette'in duvarlarının öte yanındakiler kimler, biliyor musun?"
-"Hep aynı kuyunun suyunu içmiş olanlar."
-"İyi bildin. Kendilerini normal sanıyorlar, çünkü hepsi hep aynı şeyleri yapıyorlar. Ben de işte, onların kuyusundan içmiş numarası yapacağım."
-"O dediğini ben çoktan yaptım. Esas sorunum da bu zaten. Hiç depresyon geçirmedim, ne derin bir keder, ne de müthiş bir mutluluk duymuşluğum var ömrümde, olmuşsa bile çok kısa sürmüştür. Benim sorunlarım herkesinden farksız."
Bu satırları okuduktan sonra delilere aynı gözle bak mümkün mü acaba? Farklı olup deli damgası yemek mi yoksa onlar gibi davranıp kendine sıkıntı vermek mi?
(Konuşma tımarhanedeki iki kişi arasında geçiyor. Villete tımarhanenin adı)
-"O dışarıdakiler, Vilette'in duvarlarının öte yanındakiler kimler, biliyor musun?"
-"Hep aynı kuyunun suyunu içmiş olanlar."
-"İyi bildin. Kendilerini normal sanıyorlar, çünkü hepsi hep aynı şeyleri yapıyorlar. Ben de işte, onların kuyusundan içmiş numarası yapacağım."
-"O dediğini ben çoktan yaptım. Esas sorunum da bu zaten. Hiç depresyon geçirmedim, ne derin bir keder, ne de müthiş bir mutluluk duymuşluğum var ömrümde, olmuşsa bile çok kısa sürmüştür. Benim sorunlarım herkesinden farksız."
Bu satırları okuduktan sonra delilere aynı gözle bak mümkün mü acaba? Farklı olup deli damgası yemek mi yoksa onlar gibi davranıp kendine sıkıntı vermek mi?
Ouroboros